Atatürk ve Futbol

 Atatürk ve Futbol

ATATÜRK VE FUTBOL

Büyük Atatürk`ün ilgiyle seyrettiği bir futbol maçı vardır. Bu, milletin geleceğinin belirlendiği günlerde yapılan bir futbol maçıdır.

Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, düşmana son darbeyi indirmeye hazırlanırken, taarruzun yeri ve tarihini son derece gizli tutmaya özellikle dikkat etmişti. Cepheyi son kez teftiş etmek ve hazırlıkların tam olup olmadığını anlamak ve bu konuda yüksek rütbeli subaylarla son toplantıyı yapmak isteyen Mustafa Kemal Paşa, bu teftişini de saklamak gereğini duymuştu.

Bu sırada Konya`ya gelerek kendisiyle görüşmek isteyen ünlü İngiliz askeri General Townsend ile görüşmek üzere Ankara`dan birkaç günlüğüne ayrılacağını bir resmi yazı ile hükümete bildirmişti:

“Heyet-i Vekile Riyasetine” diye başlayan mektup şöyle devam ediyordu:

“Ben, bir-iki gün sonra avdet etmek üzere General Townsend ile görüşmek için Konya`ya gidiyorum. 24 Temmuz 338 (1922)-M. Kemal.”

Mustafa Kemal Paşa ve aralarında Fevzi, İsmet ve Nureddin Paşaların da bulunduğu yüksek rütbeli kumandanlar Akşehir`de kolordu takımları arasında oynanacak futbol maçını seyre gidiyorlar. Bu maçın asıl amacı, Başkumandan ile kumandanları, düşmana indirilecek nihai darbe konusunda görüşmek üzere bir araya toplamaktı…

Yazı 24 Temmuz tarihini taşıdığı halde Atatürk, 23 Temmuz 1922 sabahı ortalık aydınlanırken otomobille Ankara`dan gizlice ayrılmış ve aynı gün akşamüstü Batı Cephesi Karargahı`nın bulunduğu Akşehir`e gelmişti. Burada İsmet Paşa (İnönü) ile görüşen Atatürk, 24 Temmuz sabahı Konya`ya gitmiş ve General Townsend ile beklenen ve ilan olunan görüşmesini yapmıştı.

Bu görüşme nedeniyle Konya`da birkaç gün kalan Mustafa Kemal Paşa, bu sırada 28 Temmuz 1922 günü Akşehir`de, subaylar arasında yapılacak iddiali bir futbol maçını da seyre davet olunmuştu. Bu maç, Anadolu Ajansı ve gazeteler vasıtasıyla yurda ve bütün dünyaya duyurulmuştu. Bu iddialı futbol maçına ayrıca Ordu kumandanlarıyla bazı kolordu kumandanları da davet olunmuşlardı. Başkumandan ve diğer yüksek rütbedeki kumandanların futbol maçını seyre gidecekleri yolunda gazetelerde yayınlanan haberler, Türklerin daha bir süre taarruza girişemeyecekleri yolundaki kanaati daha da kuvvetlendirmişti. Nitekim Amerika`nın eski Ankara Büyükelçisi General Charles H.Smith de ünlü eseri “Gazi Mustafa Kemal” de bunu açıkça belirtiyor ve şöyle diyordu:

“..Bu yoldaki haberler gazetelerde ön planda yer alıyor ve yayılıyordu. Bu söylentiler, Türk ordusunun daha bir süre herhangi bir harekette bulunamayacağı kanaatini uyandırıyordu. Bilhassa Yunanlılar böyle düşünüyorlardı. Dünya basınında `Kayıtsızlığa alışmış ve teseffüh etmeye (kokuşmaya) başlamış Türklerden ne beklenir ki… diyordu…`

Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa (İnönü), Birinci Ordu Kumandanı Nureddin Paşa, İkinci Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa ve Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım Bey (General Asım Gündüz) ile birlikte Akşehir sahasındaki Kolordu Subayları ile Batı Cephesi Subayları arasındaki iddialı futbol maçını ilgiyle izlemişti.

Akşam Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ve Ordu Kumandanları ile diğer yüksek rütbeli subaylarla büyük bir toplantı yapan Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Büyük Taarruz” hakkındaki planlarını onlara açıklamış ve gereken direktifleri verdikten sonra kesin tarih de yine bu maç akşamı yapılan büyük toplantıda belirlenmişti. Böylece Atatürk`ün seyrettiği bu ilk futbol maçı, memleketin kaderinde pek önemli bir yeri ve rolü bulunan hayati bir toplantıyı kamufle eden vesile olmuştu. General Sherrill de ünlü eserinde bu noktayı vurgulamaktadır:

“..Ankara`ya dönerken gece karanlığında Türk hatlarının merkezine vararak tümen ve ordu kumandanlarıyla toplanıp taarruz saati ile birlikte düşmana indirilecek darbenin bütün teferruatını görüşecek ve nihayet bir futbol maçı seyretmenin verdiği neşeyi yüzünde taşıyarak Ankara`ya dönecekti..”

28 Temmuz 1922 günü Akşehir`de yapılan bu futbol maçını büyük bir kalabalık da izlemişti. Her şey öylesine büyük bir gizlilik ve tabiilik içinde geçmişti ki, Başkumandan, Genelkurmay Başkanı, Batı Cephesi Kumandanı ve Kurmay Başkanı ile Birinci ve İkinci Ordu Kumandanlarının seyircileri arasında bulundukları maçta takımların Kolordu Subayları ile Batı Cephesi subaylarının teşkil etmesi ve böylece Akşehir`de büyük seviyede bir askeri heyetin toplandığı kimsenin dikkatini çekmemişti. Bu maç, ana amacının kusursuz bir kamuflajı olmuştu..

Büyük Atatürk`ün futbolla ilgili bir anısını da en yakın arkadaşlarından Kılıç Ali`nin oğlu olan devrinin ünlü futbolcusu Gündüz Kılıç yıllar sonra kaleme aldığı bir yazısında o tatlı üslübu içinde dile getirmişti…

Büyük kurtarıcı, yakın arkadaşı Kılıç Ali`nin evine ziyaret için uğradığında evde başka kimse bulunmadığı için gencecik Gündüz Kılıç tarafından ağırlanmıştı. Bundan sonrasını rahmetli Gündüz Kılıç`ın kaleminden nakledelim.

“..Atatürk şerbetini yudumlarken , `Gel şöyle otur da seninle konuşalım biraz ` dedi ve bana karşısındaki koltuğu gösterdi. Oturdum amma içimin yağları eridi. İşin asıl zor tarafının bundan sonra başlayacağını hissediyordum. Çünkü Atatürk`ün özellikle gençlere değişik zeka soruları sorarak onları imtihan etmekten pek hoşlandığını biliyordum. Mahcup olmak korkusu bütün benliğimi sarmıştı. Fakat çok şükür sorduğu korktuğum türden olmadı.

O sıralarda milli futbol takımımız , Halkevleri Takımı adı altında Rusya`da 5-6 maç yapmıştı. Maçların çoğunda fena sonuçlar alınmıştı. Yaşımın pek genç olmasına rağmen ben de o kadroda vardım. Ülkesinde olup biten her şeyle ilgilenen Atatürk`ün Rusya yenilgileri de gözünden kaçmamıştı. İlk sorusu “Neden Yenildiniz?” oldu. Kemküm ederek bir şeyler söylemeye çalıştım. Atatürk pek üstelemeden ikinci sorusunu sordu: `Peki bu yenilgiler seni çok üzdü mü?` Son derece üzüldüğümü anlatmaya çalışırken bir el hareketiyle beni susturup kendi konuştu:

-`Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek de tabiidir. Ancak bu üzüntü insanın maneviyatını yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azimle daha çok çalışmalıdır` dedi.

Sonra futbolun nasıl oynandığını anlatmamı istedi. Hemen bir kağıt – kalem aldım. Oyun sahasını çizerek, o zamanki deyimleri ile müdafileri, muavinleri ve mucahimleri yerlerine yerleştirip, onların görevlerini ve ana kaidelerini anlattım. Atatürk :

– `Yahu desene bizim harp oyunları gibi bir şey sizin oyun da. Sizin iş de strateji bilgisi ve kurmay kafası ister` diye önemser önemser başını salladı..”

Atatürk ve Fenerbahçe

“Fenerbahçe Kulübünün her tarafa mazhar-ı takdir olmuş bulunan asarı mesaisini işitmiş ve bu Kulübü ziyaret ve erbab-ı himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim. “

ORDU KUMANDANI

Mustafa Kemal

1894 yılından itibaren, İzmir`den İstanbul`un Kadiköy yakasına yerleşen Lafontaine, Whittall gibi İngiliz ailelerinin fertleri arasında oynanmaya başlanan futbol, çevrenin Türk Gençlerince büyük bir merak, heyecan ve gıpta ile seyrediliyordu. Ne var ki, onların böyle bir sporu yapmak şöyle dursun, adını dahi anmalarına olanak yoktu. Çünkü Padişah II. Abdülhamid`in amansız baskı rejimine göre değil onbir gencin, ikisinin bile bir araya gelmesi saltanat için son derece sakıncalıydı. Ancak 1907 yılına gelindiğinde Türk gençlerinden Ziya (Songülen), Ayetullah ve Necip (Okaner) gizli de olsa bir futbol kulübü kurmaya karar verdiler.

Semtlerinin adı olan Fenerbahçe`yi isim, Fenerbahçe Burnu`ndaki feneri de amblem olarak seçtiler. Kıskançlık ve asaletin timsali Sarı-Lacivert ise takımın renkleri olarak belirlendi.
Atatürk`ün, stadına büstünün konmasına izin verdiği tek kulüptür.

1908 Meşrutiyeti`nin ilanına kadar çalışmalarını gizlice yürütmek zorunda kalan Fenerbahçe, bu tarihten sonra yürürlüğe giren Cemiyetler Kanunu`yla tescil edildi ve başarıdan başarıya koşacak olan bir büyük camia, Türk sporundaki seçkin yerini almış oldu.

Büyük kurtarıcı, 3 Mayıs 1918 günü Kulübümüzü ziyaret etti ve hatıra defterine Kulübü ve üyelerini öven satırlar yazdı. Atatürk, 10 Ağustos 1928 günü, 3-3 berabere biten Gazi kupası maçından sonra üçü Galatasaraylı ve ikisi Fenerbahçeli olan beş kişinin önünde aynen şunları söyledi:

– Burada üçe üçüz…çünkü ben de Fenerbahçeliyim!
Bu arada, 5 Haziran 1932`de Fenerbahçe`nin Kuşdili`ndeki binası yanında, ilk bağış yine büyük kurtarıcı Atatürk`ten geldi. Bu önemli olay, kulübün tarihinde gerçekten apayrı bir yere sahiptir.